IREM | READS

Blogger tarafından desteklenmektedir.



"Even if you get home late and I'm already asleep, just whisper in my ear one little thought you had today, 'cause I love the way you look at the world. I'm so happy I get to be next to you and look at the world through your eyes. Love, Maria."

Theodore Twombly hayatını, yakın gelecekte nadir bulunan bir şeye dönüşmüş olan el yazımı mektupları yazarak kazanmaktadır. Ve bu yıllarda insanların işlerini artık bilgisayar programları yerine getirmektedir. Theodore, karısından boşandıktan sonra bir apartman dairesinde tek başına yaşamaya başlar ve bir gün karşılaştığı bir teknoloji reklamıyla birlikte hayatı değişir. Kusursuz bir yapay zeka programı sunan yeni bir işletim sistemi, onu son derece çekici bir kadın olan Samantha ile tanıştırır. Sanal bir varlık olan ve sadece bir sesten ibaret olan Samantha, Theodore'u dünya ve hayat üzerine sorduğu sorularla birlikte bambaşka bir gerçeklikle tanıştırır. Ağır bir depresyonun içerisinde olan Theodore, yavaş yavaş hayatın keyifli yanlarını fark etmeye başlarken yapay zeka programıyla arasındaki ilişki de gitgide tuhaflaşır.
1999'da Being John Malkovich filmiyle Oscar adaylığı kazanan çok yönlü sinemacı Spike Jonze'un son uzun metrajlı filmi, yalnızlık ve yaratıcılık sıkıntısı çeken bir yazarın dram ve komediyle yoğrulan öyküsünü beyazperdeye taşıyor. Filmin başrolünde Joaquin Phoenix yer alırken, Scarlett Johansson da gizemli bilgisayar uygulamasına sesiyle hayat veriyor


Sıradan bir aşk filminin çok ötesinde bilim kurgu ve dram türlerinin naif bir karışımı olan Her filmi benim en sevdiğim filmlerden biri.Özellikle aş rolde izlediğimiz Joaquin Phonex'in muhteşem oyunculuğu, Scarlett Johansson'ın seslendirmesi ve Amy Adams sahneleriyle film kadro açısından muazzam.
Teknoloji hiç şüphesiz hayatımızda çoğu şeyi değiştirmiş durumda. Bunlardan biri de duygusal hayatımız. Teknoloji bağımlılığı, sosyal hayatımızı kısıtlayıp bizi yalnızlaştırıyor. Peki ya teknoloji biraz ileri gidip size sanal zekaya sahip bir arkadaş ya da sevgili sahibi olma imkanı sunsaydı?
Film bu konu üzerinde ilerliyor gibi görünse de bundan çok daha fazlasını görüyoruz filmde. Naif bir ruh olan Theodore'un gözlerinden aşkı görüyoruz. Eski eşiyle yaşadığı aşkı ve sanal bir program olan Samantha ile yaşadığı aşkı. 


Abartısız, gelecekte olacağını bildiğimiz bir evrende geçen Her, teknolojinin gösterişli yanlarını kullanmaktansa insancıl tarafını ön plana çıkarıyor. Buna rağmen kostümler filme retro bir hava katıyor. Ayrıca renk kullanımı hem kostümlerde hem sahnelerde muazzam ayarlanmış. Aşkın rengi kırmızıyı sık sık görebiliyoruz. Filmi izleyenler Black Mirror bölümlerine çok benzediğini düşünebilir fakat ben duygu yoğunluğu açısından Ruby Sparks'a çok daha yakın buluyorum.


Her sahnesinde başka bir duygu yoğunluğu olan bir filmdi. Kendimi en yakın hissettiğim film karakterlerinden biri oldu. Theodore. Her sahnede ona daha da yakın hissettim hatta saçlarını okşamak istediğim bir çocuk oldu bazen. Bu açıdan benim için çok özel bir film oldu. 
Scarlett Johannson'ın sesi, tüm o retro görüntü, tüm o duygu yoğunluğu, aşkın anlatılış şekli... Her şeyiyle o kadar naif ki film! Açıkçası beğenmediğim ya da kusur bulabildiğim tek nokta olmadı.


Filmin müzikleri muazzamdı bana göre. Sakin ve yoğun. Bu ukulele sahnesi de benim çok sevdiğim sahnelerden biri. (Hatta bu sahneden sonra bir ukulele almayı da düşündüm.  
Önümüzdeki ay için planlarımdan biri bu.)
Her filminin IMDB puanı 8.0. 5 dalda oscar adayı gösterildi ve en iyi özgün senaryo oscarını aldı.
Eğer distopyaları ve aşk filmlerini seviyorsanız mutlaka izlemeniz gereken bir film bence. Her filmine benzer film önerileriniz varsa onları da aşağıya yorum olarak bırakırsanız çok sevinirim.

(Yararlandığım Kaynak: beyazperde)


Share
Tweet
Pin
Share
2 yorum

                                                   
                                           
Herkese yeniden merhaba!
Bugün uzun bir aradan sonra kitap yorumu yazıyorum. Üstelik bu kitap en sevdiğim yazarlardan birinin, Dan Brown'ın kitabı. 
Uzunca bir süredir kendisinden yeni kitap bekleyenlerden biri olarak bu kitabın çıkacağını duyduğumda çok sevindim. Roman 3 Ekim'de 12 ülke ile aynı anda Türkiye'de satışa çıktı ve saat farkı sebebi ile kitaba ilk sahip olanlar Türk okurlar oldu. Fakat o kadar uzunca süre beklediğim kitabın çıkacağı tarihi unutmuş olmam nedeniyle ben onlardan biri olamadım. Son sınıf olmayı böyle özetleyebilirim size aslında. Çok sevdiğiniz yazarın yeni kitabının çıktığını dahi unutabiliyorsunuz yoğunluktan. Neyse, konumuz bu değil. Bunları başka bir yazıda konuşuruz. Ben böyle unutmuşken bir D&R alışverişimiz sırasında denk geldik ve bir arkadaşım bana hediye etti bu kitabı. Kendisine buradan da teşekkür edeyim. Bir insana alınabilecek en güzel hediyelerden biri ciltli birinci basım Dan Brown kitabı olabilir.

KONU


Kim olursan ol, neye inanırsan inan,
Çok yakında her şey değişecek...

Genç adam, aniden üç büyük dinin temsilcilerine döndü. “Şaşırtıcı bulacağınızı tahmin ettiğim bilimsel bir buluşum sebebiyle bugün buradayım. İnsanlık deneyimimizin en temel iki sorusuna cevap bulma ümidi ile yıllardır peşinden koşuyordum. Bu bilginin tüm inananları derinden etkileyeceğine inanıyorum. Nasıl desem, ‘yıkıcı’ diye tanımlanabilecek bir değişikliğe sebep olabilir. Birazdan görecekleriniz, dünyayla paylaşmayı umduğum sunumun kaba bir kesiti. Fakat bunu yapmadan önce dünyanın en etkili din adamlarına danışmak, en çok etkilenecek kişilerce nasıl algılanacağını öğrenmek istedim.”

Piskopos, haham ve ulema birbirlerine baktılar, sıkılmış görünüyorlardı. Piskopos, “İlginç bir girizgâh Bay Kirsch. Bize gösterecekleriniz dünya dinlerinin temelini sarsacakmış gibi konuşuyorsunuz," dedi. Genç adam kutsal metinlerin saklandığı bu eski mahzende etrafına baktı. Temellerini sarsmayacak, yıkacak, diye düşündü. Din adamları üç gün içinde bu sunumu bir etkinlikle insanlara duyuracağını bilmiyorlardı. Bunu yaptığında tüm insanlar, dini öğretilerin gerçekten de ortak bir noktası bulunduğunu anlayacaklardı: Hepsinin tümden yanlış olduğunu...

Nereden geldik? Nereye gidiyoruz?

İnsanoğlunun var olduğu günden beri cevabını bulmaya çalıştığı bu temel soruya cevap bulma iddiasındaki bir fütüristin tam da keşfini açıklayacağı gece her şey trajik bir biçimde karanlığa gömülür. Eski öğrencisinin sunumuna davetli olan Simgebilim Profesörü Robert Langdon söz konusu keşfi öğrencisinin anısına dünyaya duyurmaya karar verir. Ancak, kendisini bekleyen şifrelerden, acı sürprizlerden ve ölümcül fanatiklerden habersizdir...

ALINTILAR

I + XI = X

Bir artı on bir eşittir on mu? Hemen, "Yanlış," dedi.
"Peki bunun doğru olmasının bir yolu var mı sence?"
Ambra başını iki yana salladı. " Hayır, denklemin kesinlikle yanlış."
Profesör nazikçe genç kadını elinden tutup kendi bulunduğu tarafa çekti. Ambra işaretlere onun durduğu noktadan bakıyordu.
Denklem baş aşağı olmuştu.

X = IX + I

Ambra şaşkınlık içinde başını kaldırdı.
Langdon gülümsüyordu. "On eşittir, dokuz artı bir. Bazen başka birinin gerçeğini anlamak için tek yapman gereken bakış açını değiştirmektir."
Sayfa 510
"Bilim ile din rakip değildir. Onlar aynı hikâyeyi anlatmaya çalışan farklı dillerdir. Bu dünyada ikisine de yer var."
Sayfa 20
" Vicdanın kılavuzun olsun. Önünü göremediğinde sana yolu kalbin göstersin. " 
Sayfa 378
Felsefemiz teknolojimize yetişsin. Şefkatimiz gücümüze yetişsin. Ve değişim motoru korku değil sevgi olsun.
Sayfa 483
"En tehlikeli teröristler aslında bombaları yapanlar değil, çaresiz topluluklara nefret aşılayan ve emrindekileri şiddet içerikli eylemlerde bulunmaya teşvik eden nüfuz sahibi liderlerdir. Kolay etki altında kalan insanlara hoşgörüsüzlük, milliyetçilik veya kin aşılayarak dünyayı altüst etmek, tek bir güçlü ve kötü insana bakar.
Sayfa 392
"Dini tarihin başlangıcından bu yana türümüzün içindeki ateistler, Hıristiyanlar, Müslümanlar, Yahudiler ve tüm dinlerin mensupları, hiç bitmeyen bir çapraz ateşe tutuldu. Bizi birleştiren tek şeyse barışa duyduğumuz derin özlem."

"Memento mori," diye fısıldamıştı. "Ölüm aklından çıkmasın. En büyük güce sahip insanlar için bile hayat kısadır. Ölümü yenmenin tek bir yolu vardır, o da insanın hayatını bir şaheser haline getirmesidir."

YORUM

Dan Brown'ın inanılmaz güzel bir anlatımı var her şeyden önce. Hikaye ne olursa olsun kitap bittiğinde hikayeden çok daha fazlasını öğrenmiş şekilde kapatıyorsunuz kitabın kapağını. Bi kere muazzam sanat tarihi bilgisinden mutlaka faydalandırıyor okuyucularını kitaplarında. Kitabı okurken yanınıza bir not defteri alıp not alarak okuyup sonrasında bahsettiği şeyleri biraz araştırmanızı öneririm. İnanın bana çok faydalı bir okuma olur, ben öyle yaptım.

Robert Langdon diyince aklınıza ne geliyor? Gizem, din, bilim, sanat, mimari ve Langdon'ın peşine düşen suikastçiler. Dan Brown bizi yine şaşırtmamış ve bildik bir Langdon hikayesi yazmış aslında. Pek şaşırtıcı bir hikaye olmasa da yine nefessiz okuduğum bir kitap oldu kendileri! Genel hatları diğer kitaplarındakinden farksızdı; Robert Langdon bir davet alır, sonrasında bir cinayete şahit olur ve olayları çözmeye çalışır, bu sırada ona çekici bir kadın eşlik eder. Gizemleri çözerken bolca dini imgeye ve tarikata rastlarız ve gizemlerin çözülmesiyle kitap biter. Hikaye aynı olunca açıkçası insan biraz hayal kırıklığına uğramıyor değil. Çünkü uzun zaman sonra gelen bir kitap ve dolayısıyla insanların beklentileri de oldukça yüksek. Genel hatlar ve gidişat konusunda beni biraz hayal kırıklığına uğratsa da konu olarak oldukça beğendiğim bir kitap oldu. İnsanlık tarihinden beri en çok merak edilen sorular olan "Nereden geliyoruz?" ve "Nereye gidiyoruz?" sorularının cevabını bulduğunu ve bildiğimiz her şeyin değişeceğini kanıtlayan bir buluşu olduğunu söyleyen Edmond Kirsch, buluşunu açıklayacağı davete Langdon'ı da davet eder ve böylece kendimizi her şeyi yeniden sorgularken buluruz. Kitapta en sevdiğim şey yine bol bol din ve bilime yer verilmiş olması. İkisini birlikte, iç içe ve birbirinden ayrı olarak görme fırsatı sunmuş yazar. Ben ikisinin iç içe ve aslında birbirinden çok farklı olmadığı yanlarını da aktarmasını çok sevdim. Bir diğer sevdiğim şey ise kitaptaki tüm mekanların gerçek olması. Yani bir yandan bahsi geçen mekanların fotoğraflarına bakıp Tom Hanks'i Langdon rolüyle o mekanlarda canlandırarak okudum kitabı. Böylece kitabı okurken film de izliyormuşum gibi oldu.
Kitap hakkında söyleyeceklerim bu kadar. Kurgunun aynı olması dışında gayet sürükleyici ve güzel bir kitaptı. Bu tarz kitapları sevenler ya da Langdon'u özleyenler mutlaka okusun derim.

KİTABI SATIN AL

Share
Tweet
Pin
Share
4 yorum
Ailenizden uzak bir şehirde okuyorsanız üniversitenin özellikle ilk yılı size çok zor gelecektir. Çünkü ilk defa kendi ayaklarınızın üzerinde durup kendi sorumluluklarınızı alacaksınız, ilk defa kendi paranızın ve harcamanızın hesabını kendinizin yapmak zorunda olacaksınız. Bunlar kesinlikle kolay olmuyor. Her hareketinizden artık siz sorumlusunuz, hayatla artık baş başasınız. İnsanları gerçekten tanımaya da ilk olarak bu yıllarda başlayacaksınız. Birçok insan girip çıkacak hayatınızdan, kalıcı dostluklar kurmak biraz daha zor olacak. Çünkü artık lisede değilsiniz, üniversitede okurken insanların menfaatleri çoğu zaman dostluklarından ya da değer verdiğiniz şeylerden çok daha önde olacaktır. Bunun sebebi de ayakta durmaya çalışmak. Ama zamanla alışacaksınız ve kime güvenip güvenmeyeceğinizi öğreneceksiniz. Ya da en azından bunlara üzülmeyip yola devam etmeyi. 
Bir diğer zorlayacak şey ise aileden uzakta olmak tabii. Özlem zamanla azalan bişey değil ama deneyimlerime dayanarak zamanla alışılan bişey olduğunu gönül rahatlığı ile söyleyebilirim. 
Diğer bir çok şey gibi aslında üniversitenin değil de üniversite yıllarının bir okul olduğunu göreceksiniz. Ama inanın bana o kadar hızlı geçecek ki farkına bile varamadan okul bitiyor olacak. O yüzden olabildiğince çok güzel anı biriktirmeye bakın.

Yurt mu yoksa öğrenci evi mi diye sorarsanız ikisinin de kendine göre avantaj ve dezavantajları olduğunu söyleyebilirim. 
Yurdun dezavantajlarını giriş çıkış saati, kendi yemeklerinizi yapamamanız (bazı özel yurtlarda hobi mutfağı var), bireysel bir alanınız olmaması, tanımadığınız insanlarla aynı odada kalma riski olarak kısaca özetleyebilirim.
Temizlik sorumluluğu, fatura/kira derdi olamaması, yemek yapmaya üşenen ya da sevmeyen insanlarsanız her gün et, tavuk ve sebze olmak üzere birkaç çeşit yemeğinizin hazır olmasını da yurdun avantajları olarak sayabiliriz. Ama hepsinden de güzeli eğer şanslıysanız kız kardeşler edinmek. Arkadaş demiyorum çünkü aynı odayı ve aynı hayatı paylaştığınız kız arkadaşlarınız oluyor yeterince şanslıysanız
Üniversite hayatımdaki dördüncü seneme giriyorum ve henüz yurt dışında bir ev tecrübem olmadı. Yine de en azından ilk sene üniversite ortamına ve şehre alışana kadar yurtta kalmanızı öneririm. Ama eğer ben ailemin evindeki konforumdan vazgeçemem, insanların farklılıklarına anlayış gösteremem, ben sinirli bir insanım düşünmeden insanları kırarım, temizlik algım herkese göre olmayabilir canım istediğinde etrafı toplarım canım istemezse dağınık bırakırım diyorsanız yurtta kalmanızı asla önermem.
Ama ben uyumlu bir insanım zamanla insanlarla aynı ortamı paylaşmaya alışır ve onlarla sorunlarımı konuşarak ve empati kurarak çözebilirim diyorsanız yurtta kalmayı en azından denemenizi öneririm. Eğer üniversitenin başına dönecek olsak ben yine yurtta kalmayı seçerdim. Çünkü gerçekten yurt hayatı bana çok şey kattı. Bi anlamda hayatımı düzene soktu diyebilirim. 
Ben ilk olarak evde kalmayı düşünüyordum fakat biraz geç kaldığım için istediğimiz kriterlerde bir ev bulamadık. Emlakçı da bir tanıdığımızın yakını olduğu için bildiği bir özel yurda yönlendirdi bizi. Daha sonrasında ben yaklaşık dört ay o yurtta kaldım ve yönetimden kaynaklı sorunlar nedeniyle yurttan ayrıldım. Sonrasında dönem bitene kadar bir ay polis evinde kaldım ve ikinci dönem devlet yurdunun misafirhanesine geçtim. Yıl bitmeden asilim diğer devlet yurduna çıktı ve bir sonraki sene de yarı özel yurt için dilekçe verdim ve o zamandan beri yarı özel yurtta kalıyorum. 
Her devlet ve özel yurt farklı fakat ben eğer yurtta kalacaksanız devletin yarı özel yurdunda kalmanızı tavsiye ederim. Çünkü özel yurtlardan çok daha iyi standartlarda ve çok daha uygun fiyatta oluyor.
Yurda ilk defa gelecekler için alınması gerekenler ise şöyle:
1-Açık ve kapalı terlik (Duşu ortak kullanıyorsanız açık terlik giymek isteyebilirsiniz.)
2-Bornoz, baş havlusu, yüz havlusu (Bornoz kullanmak özellikle ortak duş kullanımında banyoya gidip gelirken daha rahat olacaktır.)
3-Tuvalet kağıdı (Çoğu yurtta bu gibi temizlik malzemelerini kendiniz temin etmeniz gerekiyor.)
4-Sıvı sabun (Bazı yurtlarda olmayabiliyor.)
5-Deterjan (Özel yurtların bazılarında var fakat hiçbir devlet yurdunda yok.)
6-Tarak
7-Islak mendil
8-Su ısıtıcı/ Kettle (Bazı yurtlarda almıyorlar içeri fakat gizlice sokmayı deneyin, çok lazım oluyor.)
9-Seyehat boy ütü (Yurtta her blokta bir adet ütü oluyor. Beklememek için almanızda fayda var.)
10-Yastık kılıfı, çarşaf (Her defasında nevresim değiştirme gününü beklemek yerine en azından kendi çarşaf ve yastık kılıfınızı alıp yıkayabilirsiniz. Nevresimin tek tip olması gerektiği için kendi nevresiminizi kullanmanız çoğunlukla yasak.)
11-Üçlü priz (En çok ihtiyacınız olacak şeyler arasında.)
12-Kupa, tabak, kase vb. (Kupa haricinde diğerlerini yurdun yemekhanesinden de alabilirsiniz ama ben şahsi eşyalarınızı kullanırsanız daha iyi olacağını düşünüyorum.)
13-Dolap ya da çekmece organizatörü (Çok fazla ıvır zıvırınız yoksa almasanız da olur fakat hayat kurtarıcı olabiliyor.)
14-Kıyafet askısı
15-Saç kurutma makinesi

Benim yurtla ve üniversite hayatı ile ilgi söyleyeceklerim şimdilik bu kadar. Siz de eğer yurt hayatı ile ilgili ya da yurtta yanınıza almanız gerekenlerle ilgili eklemek istedikleriniz varsa yorum olarak bırakırsanız sevinirim.

Dipnot: Age of Youth adlı yurt hayatını anlatan kore dizisinden 2016 favorilerim yazımda bahsetmiştim. Hazır ikinci sezonu da geliyorken izlemenizi tavsiye ederim.
Share
Tweet
Pin
Share
4 yorum
Older Posts

S O S Y A L M E D Y A

 Facebook Twitter Instagram Goodreads Pinterest

KİTAP

FİLM

DİZİ

BLOG

TARİF

DIY

NE OKUYORUM?


INSTAGRAM

Bumerang - Yazarkafe

Ziyaretçi Sayısı

Sayaç

Popüler Yazılar

  • Kitap okumaya zaman bul-a-mamak
    Arkadaşlarımdan ve çevremdeki insanlardan en sık duyduğum sorular "Nasıl bu kadar kitap okuyorsun?" "Kitap okumaya nasıl...
  • George Orwell - Hayvan Çiftliği Kitap Yorumu
    Sayfa Sayısı:  160 Yayınevi:  Can Yayınları Tür: Roman Kitap Hakkında: İngiliz yazar George Orwell, ülkemizde daha çok B...
  • Veganizm - Neden Vegan olmalıyım?
    “ Veganlık hayvanlar alemine dair sömürü ve zulmün tüm biçimlerini dışlamanın ve yaşamı gözetmenin yoludur. Et, balık, kümes hayvanı, y...
  • Dan Brown - Başlangıç Kitap Yorumu
                                                                                                    Herkese yeniden merhaba! Bugün uzu...
  • Sonbahar Favorilerim
    Herkese yeniden merhabaaa! Bu aralar pek sık blog yazamadığımın farkındayım. Bilgisayarımla ilgili bir sorun yaşıyorum. Halleder hallet...
  • 2016 Favorilerim
    Herkese yeniden merhabalar! Esasında 2016 hepimizi oldukça üzen olaylarla dolu bir yıl oldu. Büyük kayıplar yaşadık, ülkece çok zor gün...
  • K-drama nedir? - K-drama önerilerim
    Uzun zamandır bir K-drama yazısı yazmak istiyordum. Bugün hazır blog yazmaya üşenmemişken ve yeni diziye başlamışken yazmaya karar ve...
  • Üniversite hayatı, yurtta kalmak, yurt için alınması gerekenler
    Ailenizden uzak bir şehirde okuyorsanız üniversitenin özellikle ilk yılı size çok zor gelecektir. Çünkü ilk defa kendi ayaklarınızın üzerin...
  • Kitapyurdu Alışverişim
    Merhabalar! Bugün size kitapyurdu.com dan yaptığım alışverişten bahsetmek istiyorum.Öncelikle belirmem gerek, bu ilk internetten kitap ...
  • Her (Aşk) | Film Yorumu
    "Even if you get home late and I'm already asleep, just whisper in my ear one little thought you had today, 'cause I love ...

Tüm hakları saklıdır @2017 by Irem Karakayis Gooyaabi Templates